‘Bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
Türkiye Cumhuriyeti devletinin artık ‘varlık’ ve ‘bağımsızlık’ ve ‘bütünlük’ ve dahi bunlara bağlı olarak ciddi ‘hayâtiyet’ tehlikesi içinde olduğunu görmek için ‘bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
Ortadoğu’da ‘süper güç’ olma iddiasındaki Türkiye’ye, İmralı’dan, Kandil’den ve bunların TBMM’deki ‘siyâsî bürosu’ olarak çalışan BDP’den her gün bir başka racon kesildiğini ve Türkiye’nin bir devlet olarak alenen tehdit edildiğini görmek için daha ne olması gerekiyor?
İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de ‘efsâne yazan’ polisin ve cümle güvenlik güçlerinin Güneydoğu’da süt dökmüş kediye dönüştürüldüğünü ve bölgenin âdeta PKK’ya terk edildiğini, PKK’nın bölgede yaptığı korucu infazlarıyla hesap gördüğünü ve bölgedeki psikolojik hâkimiyetini günden güne tahkim ettiğini görmek için ‘bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
‘Barış süreci’ adı altında başlatılan ihânet siyâsetiyle birlikte ülkemizde güçlenen hissin ‘barış’ değil ‘bölünme’ olduğunu ve o sürecin dağa çıkışı hızlandırdığını, yalnızca geçtiğimiz hafta dağa çıkanların sayısının 300-400 kişi olduğunu görmek için ‘bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
PKK’nın silah bırakarak çekilmesinin tamamen göstermelik olduğunu, sınır dışına çekildiği söylenen örgüt mensuplarının bİr nev’i rehabilitasyona çekilen emekliliği gelmiş kadrolar olduğunu ve PKK’nın zinde güçlerinin iktidardan devşirdiği yüksek bir moralle üstelik kuvvet toplayarak dağlardaki varlıklarını devam ettirdiğini görmek için ‘bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
Bölünmenin hukukî alt yapısının bile hazırlanıp, on yıllık tutukluluk hâlinin kaldırılmasının KCK tutuklularına tahliye yolunu açtığının, Murat Karayılan’ın “Apo’nun yardımcılarının ve sekreterlerinin olması gerekir” sözlerinden Türkiye Cumhuriyeti devleti için PKK’nın artık bir terör örgütü değil, diplomatik bir muhatap hâline geldiğini görmek için ‘bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
PKK’nın kendi ‘polis gücü’nü oluşturarak, bölgedeki asâyişi kontrolü altına aldığını, bölgede yapılan yayla şenliklerine dağdaki PKK’lıların jiplerle alınarak getirildiğini, onlara kürsü verildiğini ve yine aynı jiplerle sırtlarında silahları olduğu halde dağa götürüldüklerini, dağın taşın PKK flamaları ve Apo posterleriyle doldurulduğunu, bölgedeki Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sahipliğinin kâğıt üzerinde( o da şimdilik) kaldığını görmek için için ‘bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
Apo’yu ‘barış elçisi’ yapıp, PKK’yı da yüzyılın en kanlı terör örgütü olmaktan çıkararak ‘kültürel hak arayıcısı’ hâline getirenin BDP ve PKK değil, aslında bizzat ‘AKP iktidârı’ olduğunu görmek için ‘bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
İstiklâl marşında istifini bozmadan oturan kaymakamların, 10. Yıl marşını ‘faşist’ olarak niteleyip, HAKPAR’ın 4. Kongresinde ‘Her şey özgür Kürdistan için’ sloganları arasında saygı duruşunda Kürt marşı ‘Ey Rakib’e tâzîm ile eşlik eden Salih Kapusuz, İhsan Arslan ve Abdurrahman Kurt’un KCK Yürütme Konseyi üyesi değil, AKP Genel Başkan yardımcısı, AKP milletvekilleri ve AKP bürokratları olduğunu görmek için ‘bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
İlk iftarını Suriyeli mültecilerle açan ve mültecilere, “Vahid vahid Suri, Türki vahid” sloganları attıran Davutoğlu’nun ve Kerkük’te şehit edilen ve Doğu Türkistan’da katliama mâruz kalan Türklere bir tâziyeyi bile çok gören Hükümetin duyarsızlığını, Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Basın Sözcüsü Abdullah Tümtürk’in “Lûtfen cuma hutbelerinize ve vaazlarınıza bizi de ekleyin” çağrısına kulak tıkayan Diyânet’in çirkin sessizliğini görmek için ‘bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
Ve bütün bunların üzerine, “Daha son sözümüzü söylemedik” diyen bir Muhalefet Partisi Genel Başkanından şaka gibi bir açıklama:
Başbakana yönelik “Apo sana büyü mü yaptı?” diye soran ve ülkeye ihanetle ithâm eden, anayasa değişikliklerini “bölünme anayasası” olarak yorumlayan, miting meydanlarında asıp-kesen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Cemil Çiçek’le yaptığı son görüşmeden sonra anayasa değişikliğinin “çok hayırlı bir çalışma” olduğunu ve “MHP’nin bu hayırlı çalışmanın devamından yana” olduğunu söyledi.
Bu ülke’de daha ne olması gerekiyor?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi