Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Türkiye’nin cinnet mustatili: ‘İmralı-Kandil-BDP-Suriye’

Türkiye’nin cinnet mustatili: ‘İmralı-Kandil-BDP-Suriye’



II. Abdülhamid için, “Açe Sumatra’dan istihbarat alırdı ama Yıldız’da altın oydular haberi bile olmadı…” denir. Ne kadar gerçektir, belgesi var mıdır, bilmiyorum, ama oldukça mânidar bir bilgi olarak hatırımdadır hep. Tahttan indirildiğini tebliğ eden heyetin karşısındaki o vakur ama mağlûp, vakur ama çâresiz, vakur ama endişeli, vakur ama dramatik, vakur ama atacağı adımların onu nereye götüreceğinden habersiz ve meçhûle dalan gözleriyle, aslında bir kaç dakika evvel tahtında oturduğu Osmanlının da fotoğrafıydı aynı zamanda…


II. Abdülhamid’in, yüzlerce yıl imparatorluğun aslî unsuru olan Türk’lerle hukuk önünde adâlet içinde yaşayan azınlık unsurlarından temsilciler seçilerek oluşturulan ‘hal’ heyeti’nin ‘itler istediği için atın öleceğini düşünen’lerin küstah bakışları arasında sarayından çıkarılışı, Osmanlının Balkanlar’dan, Rumeli’den, Revan’dan, Bağdat’tan, Halep’ten, Hicaz’dan, Kahire’den sökülüp atılışının da fotoğrafıydı aynı zamanda ve geriye yalnızca kaybedilen topraklara yakılan türkülerini bırakacaktı Osmanlı, “Şol Revan’da balam kaldı” diyerek...


Devlet- i Aliye’nin azâmetinin bakiyesiyle imparatorluk topraklarından göçenlerle birlikte paylaştığı ve adına aslında asırlardır frenklerin “Türkiye” dediği vatan coğrafyası şimdi her geçen gün artan baskıyla başka bir mengene ile sıkıştırılıyor.


Bu mengenenin adı, iktidara, iktidarın Pravda’larına, iktidarın islâmcılarına, iktidarın liberallerine, iktidarın STK’larına, açılım politikasının ‘truva atı’ misyonunu üstlenen muhalefetine ve iktidarın soytarılarına göre ‘açılım ve barış süreci’.


Eşkıyânın başının ‘Paşa’ rürbesiyle taltif edilmesinden bir zamanlar birkaç vakit namaz kıldığına ve ‘sohbetlere’ katıldığına dâir rivâyetlere, ‘barış süreci’ne sağladığı katkılardan ölüm oruçlarını bitirme tâlimatıyla aslında ne kadar da ‘insancıl’(!) olduğuna yönelik propagandalara kadar bir ihânet filmine ‘son’ yazmanın  ve emeği geçenlerin hepsinin isminin alt yazı olarak geçip kendilerine teşekkür etmenin bütün hazırlıkları dantel dantel işleniyor, büyük bir titizlikle.


On yıl evvel telâffuz edilemeyenler bugün büyük bir siyâsî proje olarak konuşuluyor, on yıl evvel hayal olanlar bugün ‘hayaldi, gerçek oldu’ rahatlığıyla pazarlanıyor.


Ortadoğu’da ‘değerli yalnızlık’ adıyla cilânan ‘derin strateji’lerle bölgede liderlik oyunu oynayan, Mısır’a ve Suriye’ye demokrasi ihrâc etmeye çalışan, İran’la münâsebetlerini neredeyse ‘28 Şubatçılar’ın bakışına indiren, Batı’yı demokrasiye ve insan haklarına saygıya dâvet ederken Suudi Kralı’nı görmezden gelen AKP iktidârının hiçbir stratejik zemine oturmayan politikalarıyla bir taraftan Türkiye’nin altının oyulduğunu görmesi için yalnızca ülkenin bir bölgesinde yeni sınırların ilân edilmesi gerekiyor.


Dünyanın sayılı ordularından birine sâhip Türkiye’nin, Balkanlardan Doğu Türkistan’a, İran’dan Irak’a Kırım’dan Kıbrısâ kadar yüz milyonlarca Türk nüfusuna sâhip bir milletin gözlerinin çevrili olduğu Türkiye’nin, arkasında dünya savaş tarihinin en önemli bölümlerini yazdırmış, medeniyet tarihine birlikte yaşamanın şâhikasını hediye etmiş Osmanlı’nın vârisi bir Türkiye’nin dağdaki üç-beş bin hayduta, üç-beş bin katile ve on binlerce insanın kanını pis ellerinde taşıyan Apo’nun ve Meclis’teki temsilcilerinin tehditlerine nasıl mâruz kaldığının fotoğrafının enstantanelerini izliyoruz aylardır.


İmralı’daki katilin kendi durumunun ‘araçsal olmaktan çıkarılıp, stratejik konuma getirilmesi’ talebinin ardından BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın; “Sayın Öcalan'ın içinde bulunduğu koşulların değişmesi, dünya ile doğrudan temas kurabilmesi, düşüncelerini, sürece dair önerilerini doğrudan iletebilmesi, bu sürecin karakterini, gidişatını belirleyecektir. Öcalan birinci aşamada konumunun ağırlıklı olarak araçsal düzeyde ele alındığını, gençlerin ölümünün durması diyalog, müzakere döneminin başlaması için en azından bunun katlanabilir olduğunu ifade ediyordu.”  şeklindeki açıklamalarının Türkiye’nin nasıl bir zillete düştüğünün en son faslı olarak geçiyor arşivlere.


Hemen ardından Cemil Bayık’ın, “Umarım süreç çökmez. Ama eğer AKP böyle devam ederse sadece süreç çökmez, PKK ’nın geri çekilmesi bir yana, güneye geri çekilenler kuzeye dönebilir. O zaman da büyük bir savaş olabilir” açıklaması düşüyor zillet fotoğrafına alt yazı olarak.


Türkiye, ‘İmralı-Kandil-BDP-Suriye’ kapanında, Türkiye, ‘İmralı-Kandil-BDP’ adlı ‘ cinnet mustatilinde zillete boğuluyor. 


Ve bu asil ve aziz Türk milleti hâlâ vakarını koruyor.


Ne zamana kadar?


Kendi irâdesiyle iktidâra getirdiklerini yine kendi irâdesiyle gönderene kadar…


      













  

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS