Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Mehmet Görmez’in sorusu ve İslâm dünyası…

Mehmet Görmez’in sorusu ve İslâm dünyası…


Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez,  "Vekâlet Yoluyla Kurban Kesim Organizasyonu" tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada bir soru sordu. Görmez, 12 il müftüsünün katılımıyla gerçekleşen toplantıda sorduğu sorunun cevâbını verdi mi bilmiyorum, fakat bildiğim bir şey var ki, sorduğu soru, üzerinde koskoca bir ümmetin kafa yorması gereken bir soru:


Mehmet Görmez’in, sorduğu soru şu:


"Bizi iyiye, doğruya, güzele, hakka, hakikate erdirmek için emredildiği, bizlerin de bu amaçla yaptığı ibadetler neden İslam dünyasında kanın, gözyaşının akmasına engel olamıyor?”.


Gönül isterdi ki Mehmet Görmez sorunun cevabını da verseydi, en azından kendi düşüncelerini paylaşsaydı kamuoyuyla, belki Muhammed İkbâlin son gecesinde söylediği beyitte ümid ettiği  bir ‘Hicaz meltemi’ estirirdi cevabıyla:


“Geçmiş şarkılar tekrar okunacak mı, hayır okunmayacak! / Hicaz’dan bir meltem esecek mi, hayır esmeyecek!”.


Aliya İzebegoviç’in sorduğu soru da Görmez’in sorusuna benzer bir soruydu:


“Elimde olsa bütün İslam ülkelerinde ortaokullardan başlamak üzere sorgulayıcı mantık dersi koyardım”  diyen ve “Madem İslamcılık bizi kurtaracak neden tüm Müslüman ülkeler bu halde?”.


Muhammed İkbâl ve Aliya İzzetbegoviç arasında tam da ortada duran müslüman Türkiye, İlâhiyat fakültelerindeki felsefe derslerini kaldırmakla meşgûlken, Mehmet Görmez’in sorduğu sorunun hangi derde davâ veya hangi sadra şifâ olacağı oldukça meçhûl!


Gırtlak kanserine yakalanan ve tedâvi masraflarının altından kalkamayan Muhammed İkbâl ve ‘yeryüzünün cesur öğretmeni, gökyüzünün edepli öğrencisi’ Aliya arasında tam da ortada duran müslüman Türkiye, ‘zemzemtower’larda konaklanan umre seferlerine tutulmuşken Mehmet Görmez’in sorduğu soru hangi kelimeye hangi anlamı yükleyebilr, hangi zihnî uyanışa sebep olabilir, hangi vicdânı kanatabilir, hangi merhameti uyandırabilir?


Vefâtından kısa bir süre evvel kızı Aişe’yi çağırarak, “Biz halife olalıdan beri milletin bir dirhem ve dinarını yemedik, kaba ve bayağı yemeklerini yedik ve katı elbisesini giydik. Bu köle ile bu deve ve bu kaftan benim malım değil, müslümanların beytü’l malıdır. Ben müslümanların maslahatları ile meşgul olurken onları kullanırdım, size miras  olarak kalmaz. Vefatımdan sonra üçünü de Ömer’e gönder” diye vasiyet eden Ebûbekir’den geriye “Müslüman her şeyin en iyisine lâyıktır” diyerek dünyaya dâir hırs ve iştihâ biriktiren bir hükümet etme biçiminin yanında yöresinde “İbâdetlerin neden İslâm dünyasında kanın, gözyaşının akmasına engel olamadığı” sorusunun ne gibi bir karşılığı olabilir?      


Muvazaalı sınavlarla kul hakkını meze eden, aç komşuları görmektense korunaklı ve izole sitelerde yaşamayı tercih eden, yalnızca ve ne pahasına olursa olsun kazanmak ve gâlibiyet üzerine kurgulanmış bir siyâsî iktidârın verdiği gücün şehvetine esir olan, Fırat’ın kenarındaki koyunun âkıbetini düşünmemek için Fırat’ı ve kenarlarını pazarlık masalarına pey olarak sunan, şehirleri devlet eliyle mücâhitten dönme müteahitlerin palazlandırıldığı gökdelenlerin gölgeleriyle betona gömen bir zihnin hangi kuytu ve ücrâ köşesinde yer bulabilir “İbâdetlerin neden İslâm dünyasında kanın, gözyaşının akmasına engel olamadığı” sorusu?


Asıl ciddiyet ilânı burada söz konusudur, ciddi sorular sormak ve bu sorulara ciddi ve samimî cevaplar aramak cehdi… 


Diyânet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in sorduğu soruya samimiyetle cevap aradığımız ve sahih bir cevap bulabildiğimiz zaman belki ibâdetlerimiz de anlam kazanacaktır...






 


 


   


 


 






Yorumlar

Cihan Bayındırlı

Hocam yazılarınızı dikkatle takip ediyorum yüreğinize kaleminize sağlık.

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS