Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Millî içeceğimiz ayran kabarırsa…

Millî içeceğimiz ayran kabarırsa…



Apo’yu İmralı’da ellerinde bulundurmayı sâhip oldukları en büyük avantaj zanneden AKP hükümeti ve bürokrasisi, APO’ya her istediklerini yaptırabildikleri imajını yayıyor. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le iritibatı koparmamalarını BDP’lilere bir tehdit unsuru gibi yansıtan Başbakan’nın stratejileri APO merkezli. BDP ve Kandil’in gofret benzetmesiyle hafife aldıkları çözüm paketiyle alâkalı İmralı’dan gelen umudu(!) koruyan açıklamalar Başbakanı rahatlatırken, Kandil ve BDP’den gelen tehditler de aynı oranda geriyor.


Kandil’in, BDP’nin ve İmralı’nın da merkezinde hep Başbakan var.  BDP Başbakanı tehdit ediyor, Kandil tehditlerini Başbakan üzerinden savuruyor, İmralı ise umutlarını yine Başbakan üzerinden yayıyor.


‘Çözüm sürecinin zembereği kuran Başbakan’ imajı her geçen kuvvetleniyor. Bu sürecin adisyonu Başbakanın önüne konulacak, Başbakan ödeyecek faturasını.


Darbe veya darbeye teşebbüs dönemlerinin her zaman sahne gerisinde kalan aslî unsurları gibi ‘çözüm süreci’ adı altında başlayan sürecin diğer unsurları da perde gerisine çekiliyor günden güne.


Genel Kurmay Başkanlığı, bir haber ajansı gibi hareket ediyor.


İçişleri Bakanlığı, dağlarda operasyonlarda ölen teröristlerin cesetlerinin toplanarak ‘şehitlik’ adı altında toplu çukurlara defnedilip, anma toplantıları düzenlenmesini yalnızca izliyor.


Yargı, ellerinde otomatik silahlarlıyla şehirlerde, yaylalarda boy gösteren PKK’lılarla ilgili işlem yapmıyor, dağa çıkışları görmezden geliyor.


Basın, zaten pravda.


Bu tablonun içinde bir İmralı  var, bir Başbakan ve bir de Başbakanın karşısında gibi duran BDP ve Kandil…


Gültan Kışanak gittiği her yerde, karşısında kamera ve mikrofon bulduğu her fırsatta Başbakan üzerinden Türkiye’yi tehdit ediyor.


“Sözün sustuğu yerde neyin konuştuğunu sen benden daha iyi bilirsin, onu ben söylemeyeyim” diyor.


“Silahları konuşturmayı biz iyi biliriz” diyor.


Dağda yuvalanmış birkaç bin teröristin elinde bulunan birkaç bin silahtan bahsediyor, Türkiye’yi küstahça tehdit ederken sırtını yasladığı argüman bu.


“Sekiz dokuz aydır tek bir insanın yaşamını yitirmemesi çok değerlidir” derken, “Sekiz dokuz aydır biz bir tek askerinizi öldürmedik, bunun kıymetini bilin” diyor, lûtfediyor.


APO İmralı’dan konuşuyor, “Bana siyaset alanı açmazsanız daha fazla yapacağım bir şey kalmaz, önümü açarsanız dağdakileri indiririm” diyor


Ve Türkiye yüzüne karşı sallanan bu tehdit parmaklarını hükümetiyle, Genelkurmay Başkanlığıyla, Emniyet Teşkilatıyla, MİT’iyle görmezden geliyor.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti AKP ile terk ettiği güvenlik stratejisini, on binlerce insanın ölümünden mes’ul Apo’nun iki dudağı arasına sıkıştırıyor, Apo’yu kullanarak bu süreci böyle devam ettirebileceğini sanıyor.


Sayısız parametrelere sahip ve çok uluslu güç odaklarının projesi ve imâlatı olan PKK’nın yalnızca Apo’dan ibâret olmadığını anladığında kasasında alternatif planları olmayan bir Türkiye’nin başına geleceklerin sorumlusu da Başbakan olacaktır.


Fakat o günleri aşacak olan siyâsî kadrolar kesinlikle bu kadrolar olmayacaktır.


Bu kadroları bekleyen kaderin ‘çözüm süreci’ denilen bu ihânet sürecinin ‘devr-i sâbık’ları olmaktan öte bir şey olmayacaktır. “AKP’nin kapısını çalıp haklarınızı dilenmeyin, sizin elinizde güç var, BDP var, Belediyeler var, Kürt halkı var…” diyerek ayaklanma kartını çan APO ve bu kartları açmasına çanak tutan Başbakan’ın ‘devlet’ diye tanımladığı AKP bürokrasisi bu kaderin mahkûmları olarak geçecektir tarihe.


Vatanın koruyucusu ise millettir, yeter ki ayranı kabarmaya görsün….


                                              




















Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS