Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Bir bez parçası değildi, ama başka türlü de davranmadılar…

Bir bez parçası değildi, ama başka türlü de davranmadılar…



Bir zamanlar üniversite kapıları önünde her sabah içtimâ olan başörtülü gençlerin tutunabilme mücâdelesi yansıyordu bu ülkenin evlerine, ana haber bültenlerinden. Tarihe/tarihçilere her gün ayrı bir direniş fotografı bırakıyorlardı inatla...


Gencecik yaşlarının gülgûn baharlarının sefâlarını sürerken, beklenmedik yağmurlara tutuluyordu başörtülü kızlarımız, yağmurlara tutuluyorlardı, ama memûriyetlerinin farkındaydılar, hamdetmeğe memurdular ve hamdediyorlardı…


“Neden biz?” ve “Neden şimdi?” demiyorlardı…


En derininden acılara gebe bir imtihana, denizlerin dibini dalgalandıracak, onlara, onları gösterecek türden bir imtihana tutulmuşlardı…


Haksızlıklara içerlediler, aşağılanmaya, parmakla gösterilmeğe öfkelendiler, uzun uzun konuştular, ağladılar uzun uzun…  


Hepsi destanlık sandıkları çapta acılarına, hayallerine, emeklerinin ve onlardan beklenenlerin oluşturduğu büyük boşluklara gömüldüler… 


Yığın yığın yürüyüp kafalarını saydırdılar, dualara güzergâh, tevekküle saat tâyin ettiler…


Bütün seçkinliklerini, biricikliklerini soyunup kalabalıklara karıştılar, köşe bucak sakladıkları omuzlarını haklı mücâdelelerinin karanlık kuytularında birbirlerine verdiler…


Sert adımlarıyla saçtıkları zînetlerini kurtların inmeğe tenezzül etmedikleri sokaklarda kuşlara yem ettiler…  


Evlerinin mahremiyetinden boşanmış bedenleri, demokrasi âbideleri kesildi meydanlarda...


Renkli kartonlarda karikatürleri, esprili dövizleri, bir ağızdan söyledikleri şarkıları, sloganları da oldu. Halay çekememekten doğan eksiklerini doğaçlama tiyatrolarla telâfi ettiler. Eylem meydanlarında eğlenmeğe oturdular…


İşitenlerin gözlerini yaşartan hikâyeleriyle gündemde kalmayı başardılar, birbirinden trajik “çözümler” doğurdular, peruklar taktılar, peruklu fotograflar çektirdiler.


Sonra, kehribar tespihleri koptu, birbirinden basit işe yaramaz boncuklar gibi dağıldılar, arkalarında sırlı örtülerinin nimetlerinden bereketli bir şey bırakamadan kayboldular…


* * * * *


Onlar yavaş yavaş ve türlü acılarla kaybolurlarken, onların naif omuzları üzerinden yükselen bir silûet beliriyordu ülkede… 


Onların inandıklarının, onların acılarının, onların hayallerinin, onların lûgatinin, onların dualarının, onların güzergâhlarının, onların istikballerinin, onların kalabalıklıklarının, onların mağduriyetlerinin, onların mazlumluklarının, onların haklılıklarının, onların samimiyetlerinin, onların kaybettiklerinin üzerinde yükselen bir silûetti bu…


Silûet git gide tecesüm etti, git gide bir vücûda büründü, git gide büyüdü, büyüdü …


Rabelais’in Gargantua’sı gibi beslendi, semirdi…


O büyüdükçe, onun gözündeki her şey küçüldü…


O büyüdükçe ne Fırat’ın kenarındaki koyunun, ne iki lokma bir hırkanın, ne komşusu açken tok yatanın, ne işin ehline verilmesinin, ne beytü’l malın, ne kul hakkının, ne haksızlık karşısında susan dilin, ne adâletin, ne hürriyetin, ne eşitliğin, ne istiklâlin bir kıymet-i harbiyesi kaldı!..


Değerler tayfımızda her ne var ise, seçimlerin, sandığın, kamuoyu yoklamalarının bir verisi olmaktan öte anlamı kalmadı…


Değerler tayfımızda her ne var ise, lüzûmu hâlinde çekilen bir imdat koluna dönüştü…


Değerler tayfımızda her ne var ise, kriz zamanları piyasaya sürülen zulalara büründürüldü…


Değer tayfımızda her ne var ise, şapkanın içinde saklanan sürpriz tavşan oldu…


Değerler tayfımızda her ne var ise, Ali Cengiz oyununun hamleleri hâline geldi…


Değerler tayfımızda her ne var ise, pey olarak pazarlık masalarına sürüldü…


Değerler tayfımızda her ne var ise, bayağılaştı…


* * * * * *


Ve…


31 Ekim 2013 Perşembe günü başörtülü AKP milletvkîleleri TBMM salonuna teşrif ettiler…


Telefonların kameraları yöneldi kendilerine, onlar pozlar verdiler gururla, başörtüleriyle  fotografları çekildi.. çekildi.. çekildi…


Aslında bir metrekare bez parçası değildi örtündükleri, ama başka bir şeymiş gibi de davranmadılar…


Aslında peşkeş çekmek için birikmezdi beytü’l malda hiçbir şey, ama başka bir şeymiş gibi de davranmadılar…


Aslında yanağını yasladığı hasırın izi yüzüne çıktığında üzülen sahâbeye, “Benim dünya ile ne işim olabilr” diyen Peygamberin ümmeti olmak, Karun gibi olmaktan men ederdi onları, ama Karun’dan başka bir şeymiş gibi de davranmadılar…


Ve…


Aslında iktidar  olmanın bir aracı değildi “İnandık” dedikleri İslâm, ama başka bir şeymiş gibi de davranmadılar…





  







   






























 


 


 


 


 


 


 


 


 


 



Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS