Ya küpün içindekiler!
On yıllık iktidar döneminin sonuna gelen AKP iktidarı, eğitimin önemli problemlerinden birisi olan dersâneleri ancak masaya yatırıp kapatmaya kalkınca kızılca kıyâmet koptu ve ‘dersâneler’, eğitimin konusu olmaktan çıkıp, ‘siyâsî iktidar savaşı’nın mühimmâtı hâline gelince savaş da pek tabii olarak siyâsetin(teorik olarak varlığından söz edilen) bütün ahlâkî prensiplerinden soyundu ve taraflar atışlarını ‘bel altına’ yapmaya başladılar.
Her şey çok güzel gidiyordu oysa…
‘Açılım süreci’ bütün hızıyla yol alıyor, Güneydoğu turizmin gözde merkezi olmaya aday olurken bölgede yeni çiçekler keşfediliyor, uzun yıllar sonra bölgeye kardeşliğin, huzur ve güvenin yerleştiğini yazıyordu cemaat medyası...
Fetullah Güven , “Kanın durması için el de öpülür, ayak da…” derken, cemaat medyasının yazarları ‘Açılım Süreci’ni ‘Hudeybiye Anlaşması’yla tecviz ediyordu.
‘Açılım süreci’ne yalnızca binlerce şehidin kanı değil, bütün İslâm tarihi de kurban oluyordu…
Ve ne olduysa oldu ve iktidar, savaşı ‘dersâneler’in kapatılması hamlesi ile başlattı veya bir esaslı hamleye böyle cevap verdi…
Bakanlarını uluorta azarlayan Başbakan, “Daha önceki üç bakanıma da söyledim ama onlar yapamadılar, dersanelerin kapatılmasının artık zamanı geldi” dedi…
Ve fırtına koptu…
Eski defterler açıldı…
“Bülbül yuvasına konmuş yarasalar”gibi hakâretler tekrar baskıya verildi, “Firavun” benzetmeleriyle “hançerlendim” serzenişleri birbirine karıştı… On yıllık AKP iktidârının motorize gücü cemaat medyası bütün gücüyle hükümete yüklenmeye başladı. ‘Mutedil kalem A. Turan Alkan’ bile Başbakana haddini bildiren açıklamalar yaptı. Davutoğlu’nun yüzyılın en büyük hâriciye politikasını uyguladığını söyleyen ve yarı resmî AKP yazarı Mümtaz’er Türköne de kalemini iyice sivriltip hükümete yöneltti…
Hükümet cemaati insan fideliğinden yani kalbinden vurmuştu…
Tartışmalar ve karşılıklı restleşmeler vites büyütünce Başbakan, cemaat için “Bugüne kadar benden ne istediler de vermedim?” diye sordu.
Fakat hiç kimse Başbakana “Senden ne istediler de ne verdin, nereden verdin, neden verdin, neyin karşılığı olarak verdin?” diye soramadı…
“Bir bavul”un fermuarının yalnızca birkaç dişinin açılmasıyla ortaya dökülen fişleme belgeleri AKP’nin on yıllık demokratikleşme fiyakasını bozmaya yetti. Askerî vesâyeti sonlandırdıkları iddiasıyla kasım kasım kasılan AKP iktidarı, kendi dönemlerindeki MGK fişlemelerini imzâladıkları bilgisi ve belgeleri servis edilince, “Devletin mahremiyetini ifşâ etmek ihanettir” diyerek, devletin o bildik karanlık mahremiyetine sığındılar…
Aba altından sopa göstererek, “Bu kampanyayı yürütenler, içeride ve dışarıda, eğer biz bunları açıklamaya kalkarsak ülkemizde yer yerinden oynar, bunu da açıkça söyleyeyim…” diyerek alenen tehdit eden Başbakana, yine hiç kimse, “Ülkeyi sarsacak derecedeki tehdit malzemesiyle bunca yıldır nasıl hükümet ediyorsunuz, neden gereğini yapmadınız, yoksa siz de o malzemeleri günü geldiğinde kullanmak için mi biriktirdiniz?” diye soramadı…
Küpün içindekiler sızmaya devam ediyor…
Şimdilik çok az bir kısmı saçıldı ortalıklara…
Henüz daha malûm kasetlerden vizyona giren yok, yalnızca şâibesi dolanıyor ortalıklarda…
Küpün içinden sızanlar, on yıllık iktidar-cemaat ilişkisinin ne kadar küf tuttuğunu göstermeye yetiyor da artıyor bile…
Ya küpün içindekilerin tamamı boca edilse ve ne var ne yok saçılsa ortalığa küptekiler?
Bu içten korku fiili hükümet sözcülerinden Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi’nin 09.12.2013 tarihli yazısından yayılmış: “Ayrılın, üç beş dersâne için kırmayın birbirinizi” diyesi var... Haddini aştığının da farkında yazısında ama ne yapsın, korkuyor işte, yalvarıyor Fetullah Gülen’e, “N’ooolur hocam, dönün artık, başımıza gelin…” diyerek. “Yoksa” diyor, “iş şirâzesinden çıkacak..”. Çok korkuyorlar, neler olacağını en iyi onlar biliyorlar çünkü…
Başbakan ve Cemaate arabulucu teklif ediyor Selvi yazsında, önerdiği arabulucunun referanslarını da sıralıyor: “Nükleer görüşmelerde görev yapmış Hakan Fidan”.
Patlamanın büyük olacağı önerilen arabulucunun referansından belli…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi