Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Kendiniz gidiniz, en çok size yakışır!..

Kendiniz gidiniz, en çok size yakışır!..



Bütçe görüşmeleri sırasında Meclis kürsüsünü meydan okumaya çeviren BDP’lilerin en sık tekrarladığı iki kelime ‘Kürt ve barış’ kelimeleriydi. 


‘Kürt ve barış’.


Yüzyıllık bir değerlendirmeyi bir tarafa bırakalım, son otuz yılı yaşayan bu ülke için ‘Kürt’ ve ‘barış’ kelimeleri artık yan yana gelebilecek iki kelime olmaktan çıkarak, şeytâni bir kumpasın tiyatral repliğine dönüştü; kanlı bir film repliğine…


Gerçek mekânlarda çekilen, gerçek mermilerin, gerçek bombaların, gerçek tuzakların, gerçek mayınların kullanıldığı, gencecik evlâtlarımızın gerçekten öldüğü, gerçek cenâzelerin ülkenin dört bir tarafında yüreklere ateş düşürdüğü, gerçek anne ve gerçek babaların evlâtsız, gerçek çocukların babasız, gerçek kadınların dul kaldığı, banyosu kanla yapılan bir filmin repliği bu: ‘Kürt ve Barış’


Kan ve ihânetin, içine saklandığı iki kelimeye dönüşen bir metafor oldu ‘Kürt ve Barış’


‘Kürt’, kendi anlamından soyularak üzerine otuz yıllık insanlık dışı bir terörün cinâyet bilançosu giydirilen ve bu terör bilançosunun üzerinden hayâsız bir gurur devşirilen, bin yıllık bir âlicenaplığın, bin yıllık ortak bir sofranın, bin yıllık bir akrabalığın içine kan doğranan bir kirli oyunun hesapsızca harcanan bir öznesi hâline getirildi.


‘Barış’, terörle elde edilemeyenlerin, cinâyetlerle sağlanamayanların, bombalarla, mayınlarla, içinde Aysel’in öldüğü yakılan otobüslerle temin edinilemeyenlerin, bizzat siyâsî iktidar tarafından ‘açılım süreci’nin içinde hediye paketi olarak ‘İmralı-PKK-BDP’ üçgenine takdim edilenlerin üzerini örttüğü ‘sarı-kırmızı-yeşil’ bir şala dönüştü.  


Ve bir araya geldiğinde ‘Kürt ve barış’ kelimeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden ‘Kürdistan’ olarak zabıtlara geçti…


Ve bir araya geldiğinde ‘Kürt ve barış’ kelimeleri, gazeteci ve akîllerin İmralı’daki terör örgütü elebaşısı katili ziyaret edebileceklerinin iznine dönüştü.


Nasıl olsa artık görüşen “şerefsiz” değildi.


Nasıl olsa artık ‘bebek katili’ değildi.


Nasıl olsa artık posterleri yasak olmaktan çıkmıştı. 


Nasıl olsa bir ‘barış adamı’na dönüştürülmekteydi. 


Nasıl olsa “dağa çıkışlar artık nitelik kazanmış”tı.


Nasıl olsa, İmralı’da yapılan görüşmeleri “kanunsuz” olarak yorumluyordu artık Öcalan, “Müzâkareler, artık bir kanunla düzenlenmeli, ne kaydı var ne evrakı, biz burada hukuksuz bir iş yapıyoruz, bunun kanuna bağlanması lazım” diyerek hayatını hukuka adamış, hayatında kanunsuz iş yapmamış, hukuku çiğnememiş bir sâde vatandaşa dönüşmüştü…


Nasıl olsa, gençliğinde birkaç dinî sohbete katılmış ve hatta birkaç rekât namaz kıldığını görenler bile olmuştu.


Nasıl olsa, derdest edilip Türkiye’ye getirilirken daha uçakta bile “Benim annem Türk’tü, her türlü hizmete hazırım” demişti.      


Nasıl olsa, İmralı görüşmelerini ‘devlet’ yapıyordu….


Nasıl olsa Oslo görüşmelerinin tâlimatını bizzat Başbakan kendisinin verdiğini söylemişti…  


O zaman neden âkîller ve gazeteciler yine aracı olarak kullanılıyor?


Sırrı Sakık, bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmanın sonunda “Bu sürecin iki mimarı var, birisi Başbakan Tayyip Erdoğan, diğeri de Abdullah Öcalan’dır, Allah ikisinden de râzı olsun…” dememiş  miydi?


Aylardır bu iki isim Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan, Kürt ve Barış kelimeleri gibi yan yana anılmıyor mu?


O zaman neden şehir şehir kumpanya palyaçoları gibi gezdirilen ve gittikleri her yerde refüze olan Âkiller Heyeti gibi benzeri bir âkiller ve gazetecilerden oluşan heyet gönderiliyor  İmralı’ya?


Neden?


Yapılması gereken bizzat Başbakan’ın İmralı’ya gitmesi değil midir?


Yan yana anılan bu iki ismin İmralı’da baş başa görüşmeleri ve objektiflere baş başa görüşme fotografı vermeleri gerekmez mi?


Öcalan İmralı’da “Kürdistan” diyor, Başbakan Diyarbakır’da, ikisinin yan yana “Kürdistan” demesi gerekmez mi?


Sırrı Sakık’ın ifâdesi ve takdirleriyle ‘açılım süreci’nin iki mimarı olarak tarihe yan yana geçecek olan bu iki ismin aracıları ortadan kaldırıp baş başa görüşmesi gerekmez mi?


Böylesi Barzani’nin Diyarbakır’da devlet konuğu olarak karşılandığı ândan daha da tarihî  bir ân olmaz mı?


Kendiniz gidiniz Sayın Başbakan, sürecinize sâhip çıkınız, çünkü mimarı olarak en çok size yakışır bu ziyâret…


Şüphesiz size afili bir dâvetiye yollayacaktır Öcalan, “Dâvete icâbet etmek sünnettir” diye bir cevaz verir Diyanet İşleri Başkanı, olur biter… 





Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS