
Daha evvel sidret’ül müntehâda mı oturuyorlardı?
17 Aralık sabahında başlayan ‘yolsuzluk ve rüşvet soruşturması’nın gündeme düşmesiyle birlikte devletin içinde amansız bir güç savaşı başladı.
İçinde Halk Bankası Genel Müdürünün, AKP’nin 4 bakanının ve bakan çocuklarının adının karıştığı, bakan çocuklarının evlerinde çıkan milyonlarca Dolar ve Avro, para kasaları, para sayma makinelerinin, Banka Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutuları içinde saklanan 4.5 milyon dolar ve telefon dinlemelerine takılanların “yeşiller geldi” gibi ve benzeri konuşmalarının kapladığı bu yolsuzluk soruşturmasına kilitlendi Türkiye.
Yıllardır kınında paslanan kılıçlar karşılıklı çekildi ve taraflar acımasızca birbirine hamle üzerine hamle yapmaya başladı.
Ve iktidar sahnesi savaş alanına dönüştü…
Başbakan Erdoğan, vites büyütmeğe devam devam ediyor.
Gezi olaylarında olduğu gibi bu ‘yolsuzluk ve rüşvet’ soruşturmasını da zamanlama açısından ‘mânidar’ buluyor, ‘küresel operasyon’ olarak yorumluyor, ‘dış mihraklar’ı hedef gösteriyor ve Ergenekon, Balyoz gibi dâvâlarda olup bitenleri göz ardı ederek inanılmaz bir şekilde ‘mâsûmiyet karînesi’nden bahsediyor.
Nihâyet haklı ve doğru olarak Fetullah Gülen'e fatura ediyor.
“İnlerine gireceğiz” diyor, “devletin içine sızmış çete” diyor, “devletin içindeki paralel yapı” diyor, “yargıda olduğu gibi polisin içinde de yuvalanmışlar” diyor.
Başbakan ve kadroları devletin içine çöreklenmiş bir “paralel yapı, terör örgütü, çete” olarak cemaati hedef tahtasına koyuyorlar haklı olarak.
11 yıldır devam eden AKP iktidarı, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, bakanları, bürokrasisi, medyası, yazarları, sosyal medyadaki muvazzaflarıyla haklı olarak ve isabetli bir şekilde hedef tahtasına koydukları cemaatin “paralel yapı, terör örgütü, çete” olduğunu anlatıyor.
Fakat, diğer taraftan ellerindeki MİT, İç İşleri Bakanlığı, askerî ve emniyet istihbâratı 11yıldır kendilerine bu konuda bir kez bile bilgi, belge vermemiş, istihbarat raporu sunmamış gibiler.
31 Mayıs 2010 tarihinde Mavi Marmara gemisi İsrail tarafından basılıp gemideki 9 vatandaşımız katledildiğinde Fetullah Gülen, “İsrail’in onayı olmadan hareket etmek otoriteye başkaldırmaktır” dediğinde, Bülent Arınç,”Hocaefendi her zaman olduğu gibi doğruyu söylüyor” derken devletin içinde ‘paralel devlet’ yok muydu?
1 Ağustos 2010 referandumu öncesinde Fetullah Gülen, “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda 'Evet' oyu kullandırmak lazım" dedikten birkaç gün sonra Başbakan canlı yayında, “Okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerime teşekkür ediyorum” derken devletin içinde ‘paralel devlet’ yok muydu?
10. Türkçe Olimpiyatları kapanış konuşmasında, “Gurbet aynı zamanda garipliktir. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir” derken ve hitap ettiği cemaat topluluğu bu sözleri ayakta alkışlarken devletin içinde ‘paralel devlet’ yok muydu?
Türkiye’de sınav şâibeleri ayyuka çıktığında, binlerce Türk çocuğunun hakkı yendiğinde ve AKP iktidarı bütün bunları görmezden geldiğinde devletin içinde ‘paralel devlet’ yok muydu?
“Ne istediler de vermedim” derken Başbakan, her istediklerini verdiği zamanlarda devletin içinde ‘paralel devlet’ yok muydu?
O zamanlar cemaat bugün girmek istediğiniz ‘inlerinde’ değil de ‘sidretü’l müntehâ’da mı ikâmet etmekteydi?
Hiçbir madalyon tek yüzlü değildir.
Bugün Başbakan ve AKP iktidârına hamle üzerine hamle yapan ve cemaat denilen yapıya da sormak isterim.
AKP iktidârının 11 yılı boyunca Fırat’ın kenarındaki koyun güvenlik içinde mi otluyordu, Başbakan ve Bakanları ve bütün bürokrasisi hususî işlerini görürken kendi şahsî mumlarını mı yakıyordu, tüğü bitmemiş yetimin hakkının yenmesinden uykuları mı kaçıyordu, dedelerinin kurmalı saatlerini mi kullanıyorlardı, Başbakanın çocukları Amerika’da iş adamlarının burslarıyla değil, Türkiye’de devlet okullarında mı okuyordu, kâşânelerde değil, nohut oda bakla salon evlerde mi oturuyorlardı?
Mesele daha derindir. Devletin ve milli iradenin hangisi olursa olsun bir STK ile payşaşılması bir fecaattir. Devlet namus gibidir, ortağı olmaz. Bir şehirde iki şehriyar olmaz. Sandıkan alınan milli irade siyaset harici hiç bir kurumla paylaşılamaz...
Paylaşır iseniz, gün gelir bedel ödenir ve bu bedeli bütün millet öder...
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi