Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > Ahlâkın düşüşü…

Ahlâkın düşüşü…



‘Güzel ahlâkı tamamlamak için’ gönderildiği toplumda ‘Hanif’lerdendi…  Herkesin babasının adıyla anıldığı o toplumda onun adının önünde ‘Emin’ sıfatı vardı… Müslümanı, “Elinden ve dilinden’ emîn olunan olarak tanımladı… ‘Birbirinizi namazınızla değil,  şu üç şeyle imtihan ediniz; sır verdiniz ifşâ etti mi, yola çıktınız sizi yarı yolda bıraktı mı, emânet verdiniz emânete sâhip çıktı mı?”


Onun ardında bıraktığı ilkelerine sadâkat, onu ardından yaşamaktı…  


Onu ardından yaşamak, vazifesinin ceninin anne karnında kaç günde teşekkül ettiğini bildirmesiyle, yemeğe tuz ile başlamasıyla, namazda teşehhüd miktarınca oturduğunda sağ el işâret parmağını kaldırmasıyla, sakalıyla, sarığıyla değil, kul hakkından korkan bir doğruluğun, komşusu açken tok yatılamayan bir vicdânın, kızına, gayrimüslim komşusuna kurban eti vermediği için sitem eden bir adâletin, “Hristiyanların İsa’ya yaptığı gibi siz de beni övmeyin” diyen bir tevâzuun,  altına serilmek istenen bir şilte için, “Benim dünya ile ne ilgim olabilir?” diye soracak kadar mahfiyetkârlığın idrâkiyle mümkündü; “Hiç idrâk etmez misiniz?” diye soran kitabın mübelliğiydi o…


Ardında, malının tamamını infâk eden ve “Ailene ne bıraktın?” sorusuna, “Allah ve Râsûlünü bıraktım” diyen Ebû Bekir’i, şahsî işlerinde devletin mumunu söndürüp kendi mumunu yakan Ömer’i, bıraktı…


“Âlimler enbiyânın vârisleridir” dedi…


* * * * *


Şâir, “Her şey çürüyor canım kardeşim bu dünyada, hâtıralar bile” diyor…


Artık müslümanların yeni şeâiri var; yeni özellikleri, yeni kimlikleri, yeni ayırt edici özellikleri…  


“Müslümanlar her şeyin en iyisine lâyıktır” diyorlar, doymak bilmez iştihâlarını, hırslarını, mal düşkünlüklerini bunun içine sığdırıyorlar ve ne aç komşudan haberdarlar, ne kul hakkından, ne devlet malının nâmusundan…


Müslümanlar dün ‘kahraman’ dediklerine bugün ‘hain’ diyorlar, dün ‘kahraman’ dediklerinin mâruz kaldıkları haksızlıklara, hukuksuzluklara  ‘adâlet’, bugün o ‘kahraman’ dediklerinin uygulamaya ancak teşebbüs edebildikleri hukuka ‘mağduriyet’ diyorlar, ‘küresel su-i kast’ diyorlar, ‘küresel operasyon’ diyorlar…


Müslümanlar artık, yıllarca birlikte yol yürüdüklerine ‘akrep’ diyorlar, ‘yarasa’ diyorlar…


Müslümanlar artık,  hırsızlıktan, yolsuzluktan, yalandan, iftirâdan, şantajdan, gıybetten, koğuculuktan, fitneden, fısktan, yani mahşerden korkmuyorlar…


Müslümanlar artık ahlâkın dinin ayrılamaz bir parçası olduğu fikrinden kendilerini âzâd etmişler, ahlâksız bir dindarlığın, ahlâksız bir  hayatın, ahlâksız bir idârenin, ahlâksız bir ibâdetin, ahlâksız bir muâşeretin, ahlâksız bir ticâretin, ahlâksız bir siyâsetin, ahlâksız bir ilmin, ahlâksız bir hayatın içinde dinin şekline, şeklî muâmelâtına, bala yapışan sinek gibi yapışıyorlar ve huzur içinde yaşamaya devam edebiliyorlar…


Rüşvet, haram, kul hakkı, yetim hakkı, devletin malı, komşuluk hakkı, mahşer, mizan hayatın hiçbir ânını belirleyemiyor, hayatın hiçbir ânına sirâyet edemiyor…


Sırtına 40 yıllık fıkıh disiplini, fıkıh tecrübesi yükleyenler gazete köşelerinde rüşvete, yani kul hakkının yenmesine, yani yetim hakkının yenmesine, yani harama fetvâ veriyor…


Sırtına 40 yıllık hadis ilmî yükleyen Diyânetin tepesindekiler susuyor, sürülme endişesi yaşayan memurlar gibi  sükût ederek, görmezden gelerek, duymazdan gelerek devlet malının talanına, yani kul hakkının yenmesine, yani yetim hakkının yenmesine, yani harama  çanak tutuyor…


Müslümanlarn politik âidiyetleri, ideolojik aidiyetleri, câmia âidiyetleri ortada ne ölçü, ne mizan, ne mahşer korkusu, ne haram korkusu, ne Fırat’ın kenarındaki koyunun âkıbetinden endişe bırakıyor, müslümanlar hak ve hukukun safında değil, merhametin ve vicdânn safında değil, adâletin safında değil, sırat-ı mustakîmin safında değil, helâlin safında değil, ahlâkın safında değil, âidiyetlerinin ve menfaatlerinin safında hizâlanıp el bağlıyorlar…


Müslümanlar, karşılıklı olarak dualara değil lânetleşmeye güzergâh tâyin ediyorlar, dualara değil, beddualara âmin diyorlar…


Ahlâkın birincil kaynağı din iken, ahlâk düşüyor, dine dâir değerler örseleniyor, müslümanın kendinden emîn olunan insan vasfı düşüyor…


Bir düşüklük bütün ülkeyi sarıp sarmalıyor, metastas yapıyor ve süratle bünyeye yayılıyor…


Bir simya ameliyesi gibi, ahlâk dinden ayrışıyor, ahlâktan mahrum bir din ve dinî değerler manzûmesinin ve bunların biricik muhatabı olan ‘dindar insan’ın gönüllerde ve vicdanlardaki karşılığı kirleniyor...


Peki kâtil kim? Yine evin uşağı mı?









     







   


Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS