Sanki Rahip Bahira’nın sandığı!
Bir sandık kutsamasıdır gidiyor… Hesabı sandıkta verirlermiş! Millet sandıkta hesap sorarmış!
Hukukun, yargının, sandıkla ne gibi bir alâkası olduğuna dâir bir argüman yok, yalnızca bir sandıktır gidiyor…
Sanki dünyada ve bu ülkede yolsuzluk soruşturmalarıyla düşen ya da istifa eden hükümet yokmuş gibi!
Sanki, ‘Rahip Bahira’nın sandığı’ mübârek…
Sanki, sandık veya sandıktaki oylar hiç çalınmamış, Mamak çöplüklerinde binlerce oy bulunmamış gibi…
Soruşturmalar başladı, savcılar görevden alındı… İş yoğunluğu olduğu gerekçesiyle görevden alınan savcıların yerine 3 savcı birden atandı… Sonra yolsuzluk dosyaları onlardan da alınarak bir tek savcıya verildi…
Başbakanın yolsuzluk soruşturmasında adı geçen oğlunun ifâdesi bile alınamadı… Yeni atanan savcılar tarafından Başbakanın oğlunun gözaltı kararı kaldırıldı…
Görevden alınan savcıların beraber çalıştığı polisler görevlerinden alındı….
Rıza Sarrafın ortağı İran’da tutuklandı, milyonlarca dolar rüşvet verdiği iddia edilen Rıza Sarraf hakkında, “Tanırım, hayırsever bir işadamıdır” dediniz…
İzmir’de yolsuzluk soruşturması başladı, İzmir emniyeti hallaç pamuğu gibi atıldı, savcılar görevlerinden alındı…
Adana’da TIR’lar yakalandı, “İçinde Türkmenlere insanî yardım vardı” dendi, meşrûiyet Türkmenler üzerinden söylenen ‘yalan’la devşirilmeye çalışıldı… TIR’ların aranması kararını veren savcılar, komutanlar görevlerinden alındı…
Sabah ve ATV’nin satışı için işadamlarına yüz milyonlarca dolar “salma” yapıldığına dair telefon görüşmeleri yayınlandı, işadamlarının yurt dışına çıkış yasağı kaldırıldı…
Urla’da ve Sapanca’da Başbakan ve ailesine ait olduğu iddia edilen villaların fotoğrafları ve Urla villalarının inşaatındaki usûlsüzlükler ve imar yolsuzlukları yayınlandı, “Urla villalarında imar usûlsüzlükleri vardır” diyen İzmir Çevre ve Şehircilik Müdürü görevinden alındı…
Başbakanın oğlunun vakfı TÜRGEV hesaplarına yatırılan yüz milyonlarca Dolar para hareketleri yayınlandı, işporta fıkıhçısı Hayretin Karaman komisyon ve rüşvet fetvâsı verdi…
Dört Bakan hakkında fezleke verildi, ardından Adâlet Bakanı hakkında fezleke verildi, fezlekeler iâde edildi, Adâlet Bakanı kendisi hakkında fezleke veren Savcıyı arayarak baskı yaptı, Başbakan, “Fezlekeler muvâzâlıydı iâde etik, polisler yanlış yaptı görevden aldık” dedi…
Halkbank Genel Müdürünün evinde milyonlarca Dolar bulundu, eşi “Yeşiller geldi” dedi, Başbakan “Saflığından evinde saklamıştır” dedi, Genel Müdür hapse girdi, Banka avukat masraflarını ödedi…
Başbakan olarak, gezi olayları sırasında Fas’tan Habertürk’ü arayarak alt yazıları kaldırttınız, bir altyazıya bile tahammül edemediniz…
İnternete yasaklar getirdiniz….
Anketlerdeki MHP oylarını BDP’ye kaydırdınız, ‘baba-oğul’ anket manipülasyonu yaptınız, MHP’nin anketlerdeki ‘geçersiz’ oylarını bile çaldınız…
Peki, şimdi size soralım:
Bu şartlarda, bu kirlenmişlik ortamında, bu kadar yolsuzluk iddiasının altında, O ‘Rahip Bahira’nın sandığı’ gibi kutsadığınız seçim sandığından çıkacak neticeler muvâzalı olmayacak mı?
Seçim sandıklarından çıkacak netice hi’leli olmayacak mı?
Fırat’ın kenarındaki koyunu ve yetimin hakkını unutan bir kadronun seçim sandığındaki dürüstlüğüne güvenecek vicdan sâhibi kaldı mı bu ülkede?
Kaldıysa bile, sandıktan yüzde elli değil, yüzde doksan alsanız bile aklanabileceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Asla aklanamayacaksınız?
“Gücün hukuku değil, hukukun gücü” diyerek geldiğiniz iktidarda ‘kendi gücünüzün hukukunu’ oluşturdunuz…
Bu hukuksuzluğun ve bu adâletsizliğin altında kalacaksınız…
Bu ülke bunları da atlatacak, bu ülke sizin adâletsizliğinizden de kurtulacak…
Ama siz ve kadrolarınız, bu ülkede bundan sonra çok çok uzun bir süre artık İslâm adına, İslâm Medeniyeti adına, hak ve hukuk adına, adâlet adına, yetim hakkı adına, haram ve helâl adına sizden sonraki nesillerin söz söyleme hakkını gasp ettiniz…
Asıl büyük vebâliniz budur…
Emin olun ki, tarih sizi yargılayacak, mahkûm edecek; sizi ve kadrolarınızı…
Üç erkek evlâda sâhip mü’min bir baba olarak söylüyorum, bütün bunların en acı tarafı ise, siz emr-i hakk vâki olup göç ettikten sonra geride bıraktığınız çocuklarınız hep vebâl altında yaşayacak..
Değer miydi?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi