“Vesâyet” mi dediniz?
"Vesâyet” mi buyurmuştunuz haşmetmeab?
Ustalık döneminiz meğer ‘vesâyet’ döneminizmiş…
‘Vesâyet’ kurmadığınız her hangi bir kurum kaldı mı acaba?
Hani unuttuğunuz, meşgûliyetinizden ihmâlinize gelen...
Varsa tamamlayınız da hiç bir kurum mahrum kalmasın yüksek ‘vesâyet’lerinizden…
Şoförler Odası meselâ… Veya Taşköprü Sarımsak Geliştirme ve Kalkındırma Derneği, Tayland-Hint-Brezilya-Japon Horozunu Koruma ve Yaşatma Derneği, Ganyan Sevenler Derneği, Havutlu Mahallesi Cenazeleri Kaldırma Yardımlaşma ve Kültür Derneği gibi yüzlerce dernek var daha kıymetli ‘vesâyet’inize mazhar olmamış, olamamış ve bu mahrumiyetin acısıyla acılar içinde kıvranan…
II Özel İdaresi Köye Yönelik Hizmetlerspor, İzmit Büyük Derbent Hikmetiye Belediyespor, Cız Alyans Denizlispor, Evliya Çelebi Azotspor gibi güzide kulüplerimiz de âli ‘vesâyet’lerinize muhtaçtır, esirgemeyiniz, lûtfediniz…
Bu ülkede ‘vesâyet’iniz altına girmeyen, ‘vesâyet’ şemsiyenizin altında yağmurdan, yakıcı güneşten, doludan, boradan, fırtınadan muhafazaya alınmamış bir tek kurum ve kuruluş kalmasın…
Bu ülkede bir tek grup, bir tek cemaat, bir tek tarikat ve hatta bir tek ferd-i vahid kalmasın ‘vesâyet’inizden nasibini almayan…
Hafazanallah siz olmasaydınız eğer, bu ülke, milletin “…ına koyan” işadamlarından yoksun kalacaktı…
Hafazanallah siz olmasaydınız eğer, bu millet yiyecek ekmek, içecek bir damla su bulamazdı…
Hafazanallah siz olmasaydınız eğer, bu millet hâlâ ateşe, güneşe, aya veya yıldızlara tapınacaktı…
Hafazanallah siz olmasaydınız eğer, bu millet hâlâ yaktığı ateşin dumanıyla haberleşecekti…
Hafazanallah siz olmasaydınız eğer, bu millet hâlâ çiğ et yiyecek, halâ tezekle ısınacaktı…
Siz bir lûtufsunuz bu millete…
Siz teşrîf ettiniz, medeniyet geldi…
Siz teşrîf ettiniz, bereket geldi…
Siz teşrîf ettiniz, yol geldi, elektrik geldi, baraj geldi…
Siz teşrîf ettiniz, din, diyânet geldi…
Allah muhafaza siz teşrîf etmeseydiniz eğer, bu millet “yolsuzluk fetvâsı” nedir bilmeyecekti…
Allah muhafaza siz teşrîf etmeseydiniz eğer, bu millet “günah işleme özgürlüğü”nden haber-dâr olmayacaktı…
Allah muhafaza siz teşrîf etmeseydiniz eğer, bu millet günah işleme özgürlüğünden mahrum kalacak ve ağız tadıyla bir tek günah bile işleyemecekti…
Şükürler olsun geldiniz de, câmisiyle, minberiyle, minâresiyle, mihrâbıyla, müezzin mahfiliyle, son cemaat yeriyle ve bizzat Diyâneti İşleri Başkanlığı’yla cümle dini diyâneti, Yargıtay’ıyla, Danıştay’ıyla, Sayıştay’ıyla, Anayasa Mahkemesi’yle tüm adâleti, televizyonlarıyla, gazeteleriyle, köşe yazarlarıyla tüm basını ve alt yazılara kadar haber bültenlerini, bankalarıyla, SPK’sıyla, enerjiden arazîye, inşaattan yol-köprü ve metroya kadar tüm ihâleleriyle tüm ekonomiyi , vakıfları, futbol kulüplerini, belediyeleri, memleketin nâdide koylarındaki sit alanlarını ‘vesâyet’iniz altına aldınız da memleket sulh, sâlâh, bayındır ve refah gördü…
“Vesâyet” mi dediniz haşmetmeab?
‘Vesâyet’hükümranlığınıza henüz dâhil olmayan fitne, fücur, yalan, dolan, iftira, montaj, dublaj, senaryo, küresel operasyon, küresel su-i kast gibi cümle kötülüklerin yayıldığı, cümle şenâatin boca edildiği ‘müfterîler cehennemi sosyal medya’ diye nam bulmuş facebook, twitter, youtube gibi gâvur icâdı internet ulaşımını da kökünden kesip, köküne kibrit suyu döküp, canına okuyup, canına ot tıkadınız mı ‘mübârek vesâyetiniz’ itmâm olacak, tamamlanacak ve kemâle erecektir…
Ulu büyük efendimiz, bu millete yalnızca siz lâzımsınız, bu millet, bu devlet, bu coğrafya ve hatta bu dünya, bu insanlık ve bu kâinata siz lâzımsınız…
Gerisi koskoca bir lüzumsuzluktan ibârettir …
Her şey sizin içindir…
‘Vesâyet’iniz ise bu millet için bir nimettir…
* * * * *
Aylar evvel bir ‘nefret objesi’ hâline geldiğinizi yazmıştım…
Günden güne bir ‘mizah objesine’ dönüşüyorsunuz…
Acınası bir mizah objesine…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi