Diyânet İşleri Başkanı’nın günah işleme özgürlüğü: “Susmak…”
Kelâm, kelâmı Hakk’în adâletine teslim edip hak bildiğinizi tekellüm ettiğinizde ancak haysiyete bürünebilir. Kelâm, üstelik cüppenin ve sarığın içinden bir siyâsî irâdeye râm oldu mu, bir siyâsî irâdenin uğruna sükûta gömülüp zihinden kütüphâne raflarındaki sâhifelere geri döndü mü, kelâmın haysiyeti de, ilmin vakarı da, sahifelerin üzerinde anlamını yitirmiş ve artık harf olmaktan, kelime olmaktan, cümle olmaktan çıkmış şekillere bürünür…
Kelâm adâletin, vicdânın, merhametin, yetim hakkının kelâmı olmaktan çıkıp, otoritenin kelâmı olduğu ândan itibâren, yâhut adâletin, vicdânın, merhametin, yetim hakkının kelâmı olmaktan çıkıp, siyâsî otorite nâmına mânidar bir sükûta dönüştüğü ândan itibaren lâfa, lâkırdıya ve gürültüye tenzil olur veya meçhûl ve meşkûk bir sükûta…
Müslüman bir ülke olan Türkiye’de ümîd edilirdi ki, kelâm haysiyete bürünmüş olarak Hadis âlimi Diyânet İşleri Başkanı’nın dilinden sâdır olsun… Ümîd edilirdi ki, gördüğü her haksızlığa, gördüğü her adâletsizliğe ikazın dili olsun… Ümîd edilirdi ki, gördüğü bütün eğrilikleri düzelten bir doğruluğun lisânı olsun…
Ümîd edilirdi ki, siyâsî otoritenin değil, adâletin kelâmı olsun…
Hey hât! Olmadı…
Kendisine bağlanan büyük ümitlerle geldiği makâmı ve vazifesini siyâsî otoritenin hizmetine sundu…
Zor zamanlarda konuşmadı…
Zaman zaman konuştukları da Başbakanın, yani iktidarın ‘paralel hattı’ gibiydi, Başbakanın söylediklerinin ekosu, aksi sâdâsı gibiydi söyledikleri…
Başbakan, milliyetçileri “Şeytanın kibriyle suçladığında” sustu… Başbakan on binlerce insanın canına kıyanlarla “helâlleşme”den söz ederken, ‘helâlleşme yetkisi’nin yalnızca mağdurlar ve vârislerinde olduğunu söylemek yerine yine sustu…
Alternatif câmi, alternatif imam, alternatif cuma namazı ve alternatif hutbeler konusunda sustu…
Fakat, Kutlu Doğum Haftası sebebiyle Diyarbakır’da mânidar bir konuşma yaptı. O coğrafyada “Kırılan onurlar”dan ve kırılan onurların tâmirinden bahsetti. Hırkayı yere, kırılan onurları da o hırkanın içine koymaktan ve hırkayı dört bir tarafından tutup kaldırmaktan söz etti. Kıyılan canlardan hiç söz etmedi… Ve o hırkanın bir ucunu şehit annesine, şehit babasına nasıl tutturabileceğinden hiç bahsetmedi… Kendisine ‘açılım süreci’ne ‘katkıları’ndan dolayı teşekkür eden ve üzerinde ‘Amed’ yazılı tabağı Diyarbakır Belediye Başkanının elinden alıp makâmına geri döndü…
O günden bu yana susmaya devam ediyor…
Bu ülkenin çocuğu Ali İsmail, “efsâne yazan polisler” tarafından sokak ortasında dövülerek öldürüldü, fakat zât-ı âlileri sustu, Bezm-i âlem Vâlide Sultan Camii’nin zeminindeki üç kuruşluk halı parçası kadar kıymet bulmadı zât-ı âlilerinin gönlünde ve kelâmında Ali İsmail; özel kaleminin usûlen yazacağı başsağlığı mesajında bir rahmet temennisine bile konu olamadı Ali İsmail…
“Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplamış bir lider” diye Başbakandan söz edildi…
Bir mesaj yayınlamadı… İkaz etmedi… “Ne oluyor size böyle?” demedi, “Siz ne dediğinizin farkında mısınız?” demedi…
Yalnızca sustu…
“Başbakanımız bizim için adeta ikinci peygamber gibidir” dendi Başbakan için…
Bir mesaj yayınlamadı… İkaz etmedi… “Ne oluyor size böyle?” demedi, “Siz ne dediğinizin farkında mısınız?” demedi…
Yalnızca sustu…
"Sayın Başbakanımıza dokunmak bile inanın bence ibâdettir” dendi Başbakan için…
Bir mesaj yayınlamadı… İkaz etmedi… “Ne oluyor size böyle?” demedi, “Siz ne dediğinizin farkında mısınız?” demedi…
Yalnızca sustu…
Şeyh Yusuf el Kardavi Erdoğan’ı protesto etmenin haram olduğunu söyledi...
Bir mesaj yayınlamadı… İkaz etmedi… “Ne oluyor size böyle?” demedi, “Siz ne dediğinizin farkında mısınız?” demedi…
Yalnızca sustu…
“Erdoğan'ı halife olarak tanıyor ve biat ediyorum” dendi…
Bir mesaj yayınlamadı… İkaz etmedi… “Ne oluyor size böyle?” demedi, “Siz ne dediğinizin farkında mısınız?” demedi…
Yalnızca sustu…
Ve…
“Yolsuzluk fetvâları” verildi gazete köşelerindeki fıkıh tâcirleri tarafından…
Ve…
“İnsanların günah işleme özgürlüğü vardır. 17 Aralık operasyonu işte bu özgürlüğe vurulmuş darbedir” dedi bir milletvekili…
Hadis âlimi Diyânet İşleri Başkanı yine bir mesaj yayınlamadı… İkaz etmedi… “Ne oluyor size böyle?” demedi, “Siz ne dediğinizin farkında mısınız?” demedi… “Allah sizi ıslah etsin” bile demedi…
Yalnızca sustu.. susuyor…
Susarak günah işleme özgürlüğünü kullanıyor… Beyt-ül mala dadanan fâreleri görmezden geliyor…
Sayın Hocam… Aziz Dostum…
Kelâmınızı siyâsî irâdenin emrine âmâde kılmaya ve sükûtunuzu siyâsî irâdenin günah işleme özgürlüğüne yuva yapmaya, istinatgâh ve payanda etmeye bir son veriniz artık…
Üniversitedeki kürsünüze geri dönünüz…
O kürsüye başınız dik dönmek istiyorsanız eğer, o kürsünün haysiyeti için istifâ ediniz...
Döndüğünüzde ‘siyâsî irâdenin memuru’ olarak değil, ‘hadis âlimi’ olarak karşılanmak için görevden alınmayı ya da emekliliği beklemeyiniz, istifâ ediniz…
“Allah rızâsı için” istifa ediniz, ilminizin vakarını ve kürsünüzün haysiyetini kurtarınız…
Hâmiş: Bu satırların yazıldığı sırada gezi olaylarında ekmek almak için dışarıya çıkan ve efsâne yazan polislerin silahından çıkan gaz fişeğiyle vurulan 14 yaşındaki Berkin Elvan 269 gündür yattığı hastanede 16 kiloya düştü ve hayatını kaydetti; zât-ı âlileri bir tâziye mesajı lûtf’edecekler mi acaba?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi