Hangi ezan, hangi şehit, hangi ırk, hangi bayrak, hangi millî marş, hangi millî irâde?
‘Helâl’ olmayan seçim şarkılarının ardından yolsuzluklarla bünyesi metastas yapan ve her tarafını yolsuzluk, iltimas, irtikap saran AKP’nin, seçimler için hazırladığı reklâm filminin bile ‘çalıntı’ çıkması oldukça mânidâr…
Çalıntı reklâm filmiyle bayrak, İstiklâl Marşı ve millî irâde propagandası yapılması, bu değerlerin istismar edilmesi de herhalde filmin sonunda alt yazılar geçerken tecellî eden bir kader olmalı… Senaristinden başrol oyuncusuna, yardımcı rollerinden makyajcısına, kostümcüsünden kastına kadar emeği geçen herkese teşekkür edilen alt yazılar geçerken ekrandan, çalıntı bir bayrak, millî marş ve millî irâde sömürüsünün filmin son sahneleri olması on bir yıllık iktidar için ibretli bir final doğrusu…
AKP’nin reklâm filminde, karanlıklar içinde bir karanlık el Türk bayrağını kesiyor, yavaş yavaş yere düşmeye başlayan bayrağı, omuz omuza veren ve kenetlenen Türk gençliği tekrar göndere çekiyor. Fonda da Tayyip Erdoğan İstiklâl Marşından mısralar okuyor…
En ağırından bir istismar kokuyor, bir su-i istimal, bir sömürü, bir riyâkârlık kokusu kaplıyor ortalığı…
“Hangi ezan?” diye soralım Başbakana öncelikle…
Sen mitingte konuşuyorken sesi kesilen ezan mı bu,”Bu ezanlar ki şehâdetleri dinin temeli” diye okuduğun ezan?
Yoksa, ‘Hayır sever iş adamın Reza’nın, çikolata kutuları içinde kendisine 500 bin dolar yolladığı ve “Ben her Cuma bir âyet sallıyorum” diyerek Kur’ân âyetlerini alay konusu yapan Egemen Bağış’ın inandığı dinin ezanı mı?
“Hangi şehit?” diye soralım meselâ Başbakana…
Senin iktidarında, arkası açık bir kamyonet kasasında taşınan şehit Piyade Kıdemli Binbaşı Murat Özyalçın’ın aziz naaşı mı, yoksa “Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ” mısralarıyla okuduğun şehitler mi ya da “Birkaç Mehmetçik şehit oldu diye meclisi toplayamayız” diyen senin bakanın Hüseyin Çelik’in zihninde önemsizleşen şehit mi?
“Hangi ırk?” diye soralım Başbakana?
Reklâm filimden okuduğun “Sana yok, ırkıma yok izmihlâl” mısralarındaki ırk mı,yoksa “Türk ırkı diye bir ırk yoktur” diyen Genel Başkan Yardımcın Yasin Aktay’ın ırkı mı?
“Hangi Bayrak?” sorusu da birinci, dereceden Başbakana sorulması gereken bir soru…
BDP ve türevlerinin kongrelerinde ayaklar altına alınan bayrak mı, Beytüşşebap’ta askerî aracımıza asılan PKK paçavrası mı, Elazığı’ın Üçok beldesinde karakol inşaatına asılan PKK paçavrası mı, Fransa’da öldürülen PKK’lıların cenâzelerinin getirildiği Diyarbakır’da bir özel hastaneye asılan PKK paçavrası mı, Beytüşşebap’ta 10 askerimizin şehit olduğu saldırıdan sonra Kaymakamlık binamıza asılan PKK paçavrası mı, yoksa Londra’da büyükelçiliğimiz önünde PKK’lıların yaktığı ayakları altında çiğnediği Türk bayrağı mı, hangi bayrak? Veya sâdık köşe yazarınız Hilal Kaplan’ın “Türk bayrağının ismi değişsin, Türk ismi kalksın” diyerek isminin değiştirilmesini teklif ettiği bayrak mı?
Ve soralım, okuduğu ‘Millî Marş’ hangi marş?
Türk gençliğinin hançereleri yırtılırcasına okuduğu Millî Marşımız mı, ünlü futbolcu Robben’in bile “Maçtan önce okunan İstiklâl Marşı tüğlerimi diken diken etti, eşlik etmek istedim” dediği Millî Marşımız mı, yoksa ‘akil insanlar heyetiniz’in bir toplantısında okunurken ayağa kalkmayan sizin Beylikdüzü Kaymakamınızın marşı mı?
Ve…
“Hangi millî irâde?” diye soralım Başbakana, son olarak?
4 Temmuz 2003 tarihinde başına çuval geçirilen askerlerimizin onurunu kurtaramayan ‘millî irâde’niz mi, askerî uçağımızla birlikte Akdeniz’in sularına gömülen ‘millî irâdeniz’ mi yoksa İmralı’nın, Kandil’in, KCK’nın, BDP’nin her Allah’ın günü devlete yönelttiği tehditler, şantajlar karşısında süklüm büklüm olduğunuz ‘millî irâde’niz mi?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cevaplayamayacağı çok soru var…
Ve artık istese de Başbakan olarak cevaplayamayacak, çünkü artık cin şişeden çıktı ve bir daha geri dönmez…
Yargılanacağı günlerde belki hâkimlere cevaplar bu soruları…
,
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi