Telvin Hüsn-ü Hat Sahaf Şiir
Anasayfa > Adnan İslamoğulları > ‘AKmonoksit’ zehirlenmesi…

‘AKmonoksit’ zehirlenmesi…



Evet.. ‘AKmonoksit’ 11 yıl önce bulunan bir zehirli gazın adı.


Soluduğunuzu anlamıyorsunuz.. Ciğerlerinize zarar vermiyor.


Fizikî bir tahribâtı yok, fiziksel semptomları  da.


Tam tersine çok faydalı. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, sindirim sistemi beton mikseri kadar güçlü bir öğütücüye dönüşüyor.


Bâzı insânî zaafları(!) da dumûra uğratıyor bu ‘AKmonoksit’denilen zehirli gaz.


Olur olmaz vicdânî rahatsızlıkları ortadan kaldırıyor, içinden maraz çıkan merhameti yok ediyor, dinin ve insanlığın en büyük değeri olan adâlet duygusu yüzünden karşılaştığınız teolojik problemleri aşmak bir çocuk oyuncağına dönüşüyor ‘AKmonoksit’ ile.


Söylenen yalanlara inanmak mı istiyorsunuz?


‘AKmonoksit’ ânında tesirini gösteriyor ve her türlü yalana inandırıyor sizi.


Adamın birisi meselâ, “Sıfırlayın oğlum” diyor, oğlu da, “Sıfırladık babacım, ama otuz milyon kaldı” diyor.


O adam çıkıyor ve büyük bir cesâret ve yüzsüzlükle ‘yetim hakkı’ndan bahsederek, “Montaj bunlar” diyor. Siz başlıyorsunuz düşünmeye, “Eğer montaj ise, –sıfırlayın- kelimesini hangi başka görüşmede telâffuz etti acaba?” diye. Fakat imdâdınıza hemen ‘AKmonoksit’ geliyor, geçiyorsunuz televizyonun karşısına ve dinliyorsunuz o adamı, çekiyorsunuz ‘AKmonoksit’i ve rahatlıyorsunuz, kafanız güzelleşiyor hemen ardından da “Yok canım yapmamıştır, hem bunları yapsa bu kadar yatırımı nasıl yapacak, bu kadar duble yolu nasıl yapacak, Marmaray’ı nasıl yapacak” diyorsunuz kendi kendinize.


Hükümetin Bakanı bir gazeteciyle telefonda görüşüyor, “Al sana makara ver bana bakara” oyunu oynuyor. Sizin namazlarınızda okuduğunuz âyetler çirkin bir diyaloğun şaklabanlık malzemesi oluyor. “Açıyorum Google’u seçiyorum bir âyet ve sallıyorum her Cuma” diyor ve karşılıklı şen kahkahalara boğuluyor hükümetin Bakanı ve gazeteci.


Gazeteci bu rezilliğin ortaya saçılmasından sonra, “Konuşma gerçektir, özür dilerim incittiğim insanlardan” diyor ve toz oluyor.


Sizi alıyor bir düşünce, “Hükümetin bakanı nasıl olur da böyle bir rezilliğin ortağı olur!” diye kafanız karışmaya başlıyor. Fakat ‘AKmonoksit’ kafa karışıklığına da bire bir.


O Bakan hemen “Kahrolası paraleller aşkımı süpürmüşler” modunda “Montaj” diyor. Sonra o adam çıkıyor ve “Biz o arkadaşımızı o kaseti montajlayanlardan daha eski ve iyi tanırız” diyerek makaracı-bakaracı Bakanına sâhipleniyor. ‘AKmonoksit’ icap eden etkiyi hemen gösteriyor ve siz bir gazeteci parçasının itirâfına değil, o adamın ‘AKmonoksit’inin şifâsına inanıyorsunuz, mesele halloluyor.


Daha da iknâ olmayanlar için ‘AKmonoksit’ yayan daha mâhir, işinin ehli ‘AKmonoksitörler’ var. Gazetedeki köşelerinde “Ammenin menfaati ‘çün…” diye başlayan fetvâlar yayınlıyorlar.  Bununla da kalmıyor, Din-Diyânet işlerinden sorumlu Reis Bey de sükût edince bunca haksızlık karşısında, siz, “Tamam” diyorsunuz, bu ‘AKmonoksit’ gerçekten her derde devâ, her sadra şifâ imiş ve rahatlıyorsunuz, “Ne bakarası, ne makarası canım, bunlar gelişmemizi çekemeyenlerin işi, İstanbul’a dünyanın en büyük  3. Havalimanını yapmak isteyen hükümetimizi kıskanan ve bundan korkan Almanya’nın işi hepsi” diyor ve derin bir uykuya yol alıyorsunuz. 


Gün geliyor, bir mâden ocağında büyük bir fâcianın feryatları doluyor kulaklarınıza, vicdânınıza.


Karşısında oturduğunuz ekrandan yüzlerce kömür karası cenâze geçiyor.


“İhmâl’in bu kadarı fazla artık, muhakkak sorumlular hesap vermeli, istifa etmeli” gibi çok zararlı düşünceler geçiyor aklınızdan. Hatırlıyorsunuz hemen, daha çok kısa bir zaman önce hükümetin Bakanının o mâden hakkında nasıl güçlü referanslar verdiğini, öfkelenmeye başlıyorsunuz.


O adam çıkıyor gene sahneye ve “O mâden bütün tetkiklerden geçmiştir” diyor.


Siz de “O zaman bu kadar kömür karası cenâze neden çıkıyor?” diye sormak istiyorsunuz bir ân!


Ama o adam o mâdenden sızan ve insanları kömür karası cesetlere dönüştüren karbonmonoksitten daha etkili bir gaz yayıyor, ‘AKmonoksit’.


‘AKmonoksit’ solumayan bir düşman grup protesto etmeye teşebbüs ediyor.


O adam, “Bu ahlâksızlara  uymayın, milletimiz 30 Mart’ta onlara gereken cevabı vermiştir” diyor. “Erkeksen gel yüzüme karşı yuh çek” diyor 1500 korumanın arkasından, markete giriyor çokoprens almak için, bir göstericiyi tokatlıyor, dışarıda müşâviri polislerin yere yıktığı bir başka göstericiyi tekmeliyor.


İyiden iyiye rahatsız oluyorsunuz, tam “Pes artık!” demek üzeresiniz ki, hükümetin bir başka bakanı “Göstericiyi tekmeleyen arkadaşın 7 günlük raporu var, ayağı incinmiş” diyor, gazeteleri  “ O göstericiler  dışarıdan gelmiş, mâdende bir tane bile yakınları yok, bunlar hepsi gezici  zaten, öyle geziyorlar bunlar, nerede gösteri var oraya gidiyorlar, dışarıdan besleniyorlar” diyor.


Bakıyorsunuz ekranlara sarıklı, cüppeli, sakallı ‘AKmonoksit’yayıcılar mâden kazasının olduğu yerde teskin ediyorlar insanları, “Hükümete isyan etmeyin, onlar şehit oldu” diyorlar.   


Şimdi “Gel de inanma” diyorsunuz. “Bu kadar sakal, bu kadar sarık, bu kadar cüppe ile yalan mı söyleyecekler yani!” diyerek Bir Fâtiha okuyor ve dalıyorsunuz huzurlu bir uykuya.


‘AKmonoksit’: Her  derde  devâ, her sadra şifâ.


Çekiyorsunuz, rahatlıyorsunuz, ne vicdan, ne merhamet ve ne de adâlet bırakıyor sizde!


  

Yorumlar

Güvenlik Kodu

vahiy  insan  şehir  revelation  ahlâk  etik  ethica  nüzhet yalan estetik  metafizik  ebrah doğu  batı  fıtrat  creation  yaratılış  iyilik  kötülük  dürüstlük  eşref-i mahlûkat  kişilik  asâlet  cesâret  vefâ  sadâkat  ihânet  yalan  immoralist  mitoloji  belh’um adâl  aere perennius  antere  genetik  şuur  terbiye  muâşeret  muâşaka  muvâsalat  firâk  zarâfet  letâfet  ferâset  panteon   rolyef  fresk  heykel  portre  gravür   ideal  ülkü  ülkücü   kerbelâ  aşk keşke  cennet  cehennem  araf  âdem  havva  hâbil  kâbil  elma  haz  hayâ  hicap  gurur  hürriyet  adâlet  musâvat  agnostic  akıl  dacret  locig  analytical  antiq  aristokrasi  kûrûn-i vustâ  giyotin  hakikat  hikmet  paradox  dialectic  tenkit  stoa  akademia  logos  logos spermaticos  felâsife  gelenek  hermeneutic  semantic  hint  upanişad  mutezile  ihvân-ı safa  ilk neden   iskenderiye okulu  medinetü’l fâzıla   hürriyet  kölelik  rönesans  ütopya  rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed  kur’ân  endülüs ibn-i rüşd  aristotales  şeyh gâlip  farâbi  platon  sokrat   marcus aurelius  galile  mimar sinan  kirkedard  farabi  ibn-i sina   ibn-i hâldun  kafka  taşköprülüzâde  gazâli  musa cârullah  şemseddin sâmi frasheri  bergson  enver paşa  muhammed ikbal  hayyam  mehmet âkif  yâkup cemil  şems  ibn-i haldun  mevlâna  ali şeriâti  fuzulî  ebu’l âlâ el maarrî  ahmet mithat efendi  cemil meriç  nâmık kemal  ahmed hamdi tanpınar  kemal tahir  yahya kemal  cahid zarifoğlu  dostoyevski  tolstoy  knut hamsun  nietzsche  oğuz atay gogol  albert camus  descartes  herman hesse  puşkin  halil cibran  kaşgarlı mahmut  tevfik fikret  cenap şehabettin  neyzen tevfik  motzart  bach  mahler  tarkovski  suç ve  cezâ   anna karenina  madonna  prag  istanbul  çocuk kalbi  sn. petersburg  soljenitsin  marks  kant  heraklit  hegel  el-hamra  endülüs  kâmus u türkî  redhouse  wagner  kâmus u okyanus  lugat-i fransevî  iliria shqip  meydan larusse  şakâyık-ı nûmâniye  mevzuâtü’l ulûm  abdülkadir merâgi  ıtrî  muhammed esed  michelangelo van gogh  cezanne  rembrand  monet  hoca ali rıza  ulysess gaze  eleni karaindrou  sezen aksu  golha  farid farjad  osman hamdi

Tasarım : ATS