Vazife değil, işgâl…
Siyâseti ‘tek kale maç’a çeviren Başbakan’ın cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili planlarının karşısına yüksek bir strateji(!) olarak ‘çatı aday’ formülüyle çıkan MHP Lideri Bahçeli, ‘çatı aday’ın robot resmini oluşturmak için ilk görüşmesini geçtiğimiz günlerde Demirel ile yaptı...
Çankaya’ya nur yağdıracak Süleyman Demirel görüşmesinin detayları basına yansımasa da, Demirel’in Bahçeli’ye tavsiye ettiği iki ismin Abdullah Gül ve Cemil Çiçek olduğu yazılıyor...
Demirel’in ardından ikinci görüşmesini Necdet Sezer ile yapan Bahçeli’nin Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili üçüncü görüşmesini de Abdullah Gül ile yapacak…
Görüşme trafiğinin stratejik derinliğine bakar mısınız?
Süleyman Demirel, Necdet Sezer ve Abdullah Gül ile yapılan ‘çatı aday’ görüşmelerinden çıkacak cumhurbaşkanı adayının temsîlî resmini tahayyül edebiliyor musunuz?
Necdet Sezer’i cumhurbaşkanı seçen sürecin etkin rol sâhiplerinden olan MHP Genel Başkanı’nın halkın seçeceği cumhurbaşkanı için yüklendiği rol de bir o kadar etkin!
Bu süreçte de “haddimiz değil” diyecek mi bilinmez, fakat bilinen bir şey var ki o da, Bahçeli’nin ‘çatı aday’ının yalnızca halkla bir alâkası olmayacak.
Birisinin Devlet Bahçeli’ye, Ülkücü Hareketin siyâsî kurumu olan MHP’nin Genel Başkanı olduğunu hatırlatması gerekiyor...
Birisinin Devlet Bahçeli’ye, halkın seçeceği cumhurbaşkanlığı seçimi için istişâre heyetinin Demirel-Sezer-A.Gül’den oluşan trio değil, MHP tabanı, MHP teşkilatları, MHP kadroları ve millet olduğunu hatırlatması gerekiyor…
Birisinin Devlet Bahçeli’ye, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül arasındaki adı konmamış rekâbetin dolgu malzemesi olmanın ve tercihi Gül’den yana kullanarak Erdoğan’a karşı bir hamle yapacağını sanmanın hiçbir stratejik değeri olmadığını hatırlatması gerekiyor…
Demirel ve Sezer ile cumhurbaşkanlığı kulisi yapmak ve buradan Abdullah Gül’e destek stratejisi üreterek Tayyip Erdoğan’a şah çekeceğini sanmak ya naif(!) bir politik hamleciktir ya da Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmektir; bilerek ya da bilmeyerek…
Abdullah Gül için daha evvel gündeme gelen 5+5 formülünü desteklediği gibi bugün de Başbakanın emi eri pozüsyonuna düşen Abdullah Gül’ün yanında rol almak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için görülüyor ki kifâyet eder bir durum…
Referandumdaki stratejisinin neticesinde oy deposu seçim bölgelerinde yaşadığı hezimet Bahçeli için önemsiz midir?
Yerel seçimlerde Mansur Yavaş’ı kendi liderliği için tehlikeli gören ve Mansur Yavaş’ın adaylığıyla kazanılacak Ankara’yı AKP’ye kendi eliyle hediye etmesi Bahçeli için önemsiz midir?
Peki, Ülkücüler için kifâyet eder bir siyâsî pozüsyon mudur bu?
Ülkücülerin halkın seçeceği bir cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi adaylarına oy vermek gibi bir hakları yok mudur?
Ülkücüler ‘Kırk katır ve kırk satır’a yani Tayyip Erdoğan veya Abdullah Gül’e mahkûm mudur?
Devlet Bey’in üzerinde aritmetik fanteziler yapmayı pek sevdiği MHP’nin ‘40 yıllık’ mâzisi bir cumhurbaşkanı aday çıkarmaya yetmiyor mu?
Yoksa yine “Haddimize değil” mi diyor?
Eğer öyle ise, MHP Genel Başkanlığı makamını haddine telâkkî eden ama cumhurbaşkanlığını had ve hudut sınırları dışında gören bir liderlik anlayışının Ülkücü Hareketin 1 numaralı koltuğundaki mesâisinin adı bir vazife değil, bir işgâldir…
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi