
Alçal ey ‘siyasal İslamcılık’; senin için alçalmanın hududu yoktur!
Egemen Bağış ile gazeteci Metehan Demir arasında gerçekleşen bir telefon görüşmesi basına sızdığında ortalığı kaplayan iğrenç koku evvelâ mütedeyyinlerin direğini sızlatmalı, içlerini acıtmalıydı. Evvelâ mütedeyyin câmia tepki koymalıydı veya buğz etmeliydi…
-“Olum ben her Cuma bir tane âyet sallıyorum” diyen Egemen Bağış’a Metehan Demir, “Ya bilmez olur muyum, senin elinde bir kitapçık var, oradan çakıyorsun” diye tahmin ederek cevap veriyordu. Oysa Egemen Bağış’ın elinde kitapçık falan yoktu, oradan ‘çakmıyor’du. Gerçeği itiraf ediyordu ardından Egemen Bağış, “Kitapçık yok lan, googla’a gir, Kur’anda atıyorum kardeşlik, Kur’anda nankörlük, Kur’anda bilmem ne diye search yap, hepsi çıkıyor, oradan beğen bir tane salla gitsin”.
Görüşme boyunca tilâvet taklitleriyle eğleniyordu Egemen Bağış ve gazeteci Metehan Demir…
Metehan Demir ‘haddini aşan’ o ifâdelerden dolayı özür diledi ve işinden oldu…
Metehan Demirin itiraf ettiği görüşmeyle ilgili Egemen Bağış modaya uydu ve kayıtların ‘montaj’ olduğunu söyledi.
Başbakan, bir gazetecinin konuyla ilgili sorduğu soruya, “Arkadaşımız sert bir açıklama yaptı o konuyla ilgili ve reddetti, biz arkadaşımızı iyi tanırız” diyerek Bağış’a sâhip çıktı, seçim gecesi balkon konuşmasında yanında Egemen Bağış vardı, aşağıda ise tekbir getiren kalabalıklar…
İşte o aynı kalabalıklar Başbakan’ın Köln/Arena’da yaptığı salon toplantısında da kalabalıktılar…
Binlerce insanın kalabalık ettiği o salonda kürsüye çıktığında takdim edilen Egemen Bağış salondaki kalabalıktan en fazla alkışı alan AKP’li oldu, kalabalık avuçları patlayıncaya kadar alkışladı Egemen Bağış’ı…
Aşağıdaki kalabalık ‘mütedeyyin’ sıfatlarıyla ‘islâmcı’ mücâdelenin zaferle taçlanan bir siyasal iktidarının meczûbu olmuş bir kalabalıktı ve o ânda bizzat Başbakanları tarafından sahneye değil Egemen Bağış, Salman Rüşdü bile çıkarılıp anons edilseydi, yine de alkışlanacaktı…
Aşağıdaki kalabalık, taşıdıkları mütedeyyin sıfatlarının barındırdığı ‘bağlılık’ları İslâm’dan, İslâm’ın izzet ve haysiyetinden sıyrılmış, bağlılıklarını ve bağlarını bir tek kişiye hasretmişlerdi, o bir tek kişiye bağlıydılar artık…
Aşağıdaki kalabalık, İslâm’ın hakikatlerinden teberrî etmiş, İslâm’ın adâletinden soyutlanmış, İslâm’ın merhametinden, vicdânından, ahlâkından fersah fersah uzaklaşmış, yalnızca Başbakanın tensip buyurdukları için adâlet, yalnızca Başbakanın tensip buyurdukları için hakikat, yalnızca Başbakanın tensip buyurdukları için merhamet, yalnızca Başbakanın tensip buyurdukları için vicdan, yalnızca Başbakanın tensip buyurdukları için ahlâk lûtf’ederken, Başbakanın tensip buyurduklarına gönüllü düşmanlık besledikleri için, Egemen Bağış’ı da harâretle alkışladı…
Bırakalım tepki koymayı, buğz etmediler bile…
Sandığın ve gücün şehvetiyle azgınlaşan nefsleri sigâya çekmesi gereken ulemâ işbirlikçiliği tercih edince, aşağıdaki kalabalıklara da ‘Bakara-makara’ şovunun başrolündeki Egemen Bağış’ı alkışlamak düştü…
Sandığın ve gücün şehvetiyle azgınlaşan nefsleri sigâya çekmesi gereken umerâ işbirlikçiliği tercih edince, aşağıdaki kalabalıklara da ‘Bakara-makara’ şovunun başrolündeki Egemen Bağış’ı alkışlamak düştü…
Sandığın ve gücün şehvetiyle azgınlaşan nefsleri sigâya çekmesi gereken fukaha gazete köşesinden fetva vererek işbirliğini tercih edince aşağıdaki kalabalıklara da ‘Bakara-makara’ şovunun başrolündeki Egemen Bağış’ı alkışlamak düştü…
Yalancının mumunun yatsıyla birlikte sönmemesi için mum bekçiliği yapan bu ülkenin mütedeyyinleri ve İslâmcıları olunca, aşağıdaki kalabalıklara da ‘Bakara-makara’ şovunun başrolündeki Egemen Bağış’ı alkışlamak düştü…
Yıllarca “Şeriat ve Kadın” kitabından dolayı İlhan Arsel’e lânetler yağdıran İslâmcılar kürsüde Bakara-makara şovunun başrolündeki Egemen Bağış’ı alkışlayarak Kur’an âyetleriyle yapılan soytarılığı meşrûlaştırıp yükseltirken, aşağıdaki kalabalık alçalıyordu…
Bir hakikat sâdâsı yükselmeyecek mi ‘bu ülke’den?
vahiy insan şehir revelation ahlâk etik ethica nüzhet yalan estetik metafizik ebrah doğu batı fıtrat creation yaratılış iyilik kötülük dürüstlük eşref-i mahlûkat kişilik asâlet cesâret vefâ sadâkat ihânet yalan immoralist mitoloji belh’um adâl aere perennius antere genetik şuur terbiye muâşeret muâşaka muvâsalat firâk zarâfet letâfet ferâset panteon rolyef fresk heykel portre gravür ideal ülkü ülkücü kerbelâ aşk keşke cennet cehennem araf âdem havva hâbil kâbil elma haz hayâ hicap gurur hürriyet adâlet musâvat agnostic akıl dacret locig analytical antiq aristokrasi kûrûn-i vustâ giyotin hakikat hikmet paradox dialectic tenkit stoa akademia logos logos spermaticos felâsife gelenek hermeneutic semantic hint upanişad mutezile ihvân-ı safa ilk neden iskenderiye okulu medinetü’l fâzıla hürriyet kölelik rönesans ütopya rethoric allah’ın kulu abdullah muhammed kur’ân endülüs ibn-i rüşd aristotales şeyh gâlip farâbi platon sokrat marcus aurelius galile mimar sinan kirkedard farabi ibn-i sina ibn-i hâldun kafka taşköprülüzâde gazâli musa cârullah şemseddin sâmi frasheri bergson enver paşa muhammed ikbal hayyam mehmet âkif yâkup cemil şems ibn-i haldun mevlâna ali şeriâti fuzulî ebu’l âlâ el maarrî ahmet mithat efendi cemil meriç nâmık kemal ahmed hamdi tanpınar kemal tahir yahya kemal cahid zarifoğlu dostoyevski tolstoy knut hamsun nietzsche oğuz atay gogol albert camus descartes herman hesse puşkin halil cibran kaşgarlı mahmut tevfik fikret cenap şehabettin neyzen tevfik motzart bach mahler tarkovski suç ve cezâ anna karenina madonna prag istanbul çocuk kalbi sn. petersburg soljenitsin marks kant heraklit hegel el-hamra endülüs kâmus u türkî redhouse wagner kâmus u okyanus lugat-i fransevî iliria shqip meydan larusse şakâyık-ı nûmâniye mevzuâtü’l ulûm abdülkadir merâgi ıtrî muhammed esed michelangelo van gogh cezanne rembrand monet hoca ali rıza ulysess gaze eleni karaindrou sezen aksu golha farid farjad osman hamdi